











Bu gurur hepimizin...İlk kez 2009/2010 sezonunda adım atmıştım Gaziantep'e. Ligin 33. hafta maçıydı. O zaman da boş tribünler önüne ve sadece üç taraftar, bir de bizden ayrı biriyle toplam dört kişi izlemiştik maçı. İşte o günlerden bugünlere geldik. 2010/2011, 2011/2012, 2013/2014 be bu sezon yani 2014/2015. Arada bir tek 2012/2013 sezonunu es geçtim, o da askerden ayrılacağım gün maç gününe denk geldiği ve maç Şanlıurfa'da oynandığı için.
Dediğim gibi, 2009/2010 sezonunda dört kişiydik. 2010/2011 sezonunda Güvenevler Anadolu Lisesi mezunu, Gaziantepli dostların katılımıyla müthiş bir tribün kurup yirmi beş kişi olmuştuk. 2011 yılı modasıyla apaçi dansı ve hatta yılların eskimeyeni Meksika dalgasını bile o tribünde gerçekleştirmiştik. 2011/2012 sezonunda on taraftardık. 2013/2014 sezonuysa herhâlde en iyi tribünlerimizden biriydi. Almancısı, sokaktan geçen Ankaralı'sı, Şırnak'tan ve Batman'dan özel olarak gelen taraftarı derken tam yirmi beş kişiydi ve ciddi anlamda destek vermiştik. Ve işte bugünlere geldik. İşte bugünlerde, Passolig'in de etkileriyle tribünde tek kişi kaldım.
Tribüne girdiğimde içeride yalnız bir çocuk vardı, o da oradaki güvenlikçinin oğluydu ve zaman zaman yan tribüne babasının yanına geçiyordu. Gerçek anlamda tek kişiydim. Tek kişi napabilirdi? Bağırıp çağırabilir miydim? Gaziantep tribünleri bir tık dese sesimi keserdi. Ancak öyle olmadı. Maç öncesi takıma ciddi anlamda destek verdim. Ben bu desteğin maç öncesiyle sınırlı kalacağını sanırken Gaziantep tribünlerinin sessizliğinden de yararlanarak desteği daha da arttırdım. Tabi bağıra bağıra diyaframım açılmış artık, özellikle ikinci yarı kısa aralıklarla uzun tezahüratlar yaparak desteğimi verdim ve stadı tek başıma inlettim. Belki biraz abartı gelebilir ama durum gerçekten öyleydi. Gollerde sevindim, tek başıma tezahüratımı ettim. Son dakikalara doğru coşku daha da arttı. En başta biraz da sorumluluk bilinciyle gerçekleştirdiğim tezahüratlar ilerleyen dakikalarda kendinden de geçmenin coşkusuyla içgüdüsel bir hâl aldı.
Maç sonu takımı tribüne çağırdım. Onlar da beni kırmayarak geldiler. Mesut Bakkal basın toplantısının önemli bir kısmını bana ayırdı. Lig TV uzun bir süre benden bahsetti. Daha önce buna benzer şeyler düşük veya orta düzeylerde yaşamıştık ama ilk defa bu kadar yoğun bir ilgiyi yaşadım. Onlara teşekkür ediyorum. Ve asıl teşekküre geliyorum. Maçtan sonra telefonum hiç susmadı, mesajlar ve aramalar iki gün boyunca kesilmedi. Facebook'umda bir ara dakikada birkaç bildirim görüyordum. Kimse desteğini ve ilgisini esirgemedi, herkesten çok olumlu dilekler aldım.
Maç içerisindeki sevinç duygusu maçtan sonra sizlerin sayesinde yerini hüzün ve gurura bıraktı. Bu gururu bana sizler yaşattınız, işte bu gurur hepimizin. Bu deplasmanda belki ilk kez Gaziantep'e adım attığımı 2009/2010 sezonundaki o ilk heyecanı yaşamadım, yaşadım desem yalan söylemiş olurum ama ona yakın, çok yakın bir heyecanı da yaşadım. Beşinci gidişte bile ilk heyecandan fazla bir şey kaybetmemek güzel. Maç sonrası sokakta beni gören iki insan televizyondan beni tanıyarak iyi dileklerini ilettiler. Gerçekten çok duygulu bir gündü. Sevineceğim anda hüzünlenmek, siz vefalı dostlarımızın, taraftarlarımızın desteği; yalnız sizlerin desteği ve bana yaşattığınız gurur sayesindeydi.
Esasen öğrencilik biteli çok oldu ama Genç ruhumuzu koruduk. Bundan sonra da korumaya devam edeceğiz. Ancak hayatın olağan akışı içerisinde eski seyrimizi sürdürmek illa ki mümkün değil. İşte o nedenle diyorum ki umarım Gençlerimiz, yeni neslimiz bizden çok daha iyi işler yapar ve onlarla çok daha fazla gurur duyarız. Siz üstatlarımızın yükselttiği çıtayı bir tık daha yükselttik, ümidim odur ki Gençler'imiz o çıtayı en yükseğe, zirveye taşıyacak ve Gençlerbirliği'mizin adını, centilmenlik ve sportmenlik damgasını yüreklere vuracaklardır.
